Doğum Günü
“Kışın, ilkbahar beni kurtaracak diye düşünüyorum, ilkbaharda yaz beni kurtaracak diye düşünüyorum ve yazın sonbahar diye ve sonbaharda kış diye, hep aynı şey, bir mevsimden ötekine umutlanıyorum.”*
Her yaş gününde, her yılbaşında ve dönen her mevsimde... Ve işin aslı devinimsizlik içinde daima daha kötüsüne doğru ilerlemekle yerinde saymak arasında her gün zarlar yeniden atılıyor. En azından bu güne kadar hep böyle oldu. Yeni bir sene için umutlanmanın da ötesinde her yılbaşı, önceki yıldan hesaba çekiliyoruz ve hesabın asla kurduğumuz, yaşamayı umduğumuzla uzaktan yakından alakası olmuyor. Her yılbaşında hayatı anlamsız bir parçaya bölüp gerçekleşmemiş şeyler için kendimi suçlu hissettiren bu günden nefret ediyorum.
“Yılbaşından bu yüzden nefret ediyorum. Her sabahın benim için yılbaşı olmasını istiyorum. Ben her gün kendimle hesaplaşmak ve her gün kendimi yenilemek istiyorum. Hiçbir gün dinlenmeye ayrılmaz. Hayatın yoğunluğundan sarhoş düştüğümde veya yeniden zindelik kazanmak için hayvaniliğe dalıvermek istediğimde ne zaman duracağımı kendim belirlerim.
Ruhani bir fırsatçılık değil. Hayatımın her saatinin, geçmiştekilere bağlı olsalar da yeni olmasını istiyorum.”**
Bugün benim doğum günüm, dürüstçe; hiçbir şey yolunda değil. Geçmişe ve bugüne duyduğum nefret beni yalnız önüme bakmaya itiyor. Sadece ve sadece ileriye ve yine aynı nedenden bugünü yaşarken gelecekle birlikte yaşıyorum ya da deniyorum. Bugünün yaşamaya değen yegane tarafı geleceğe gitmek için onu geçmek zorunda olmamdır. Başıma gelenlere, önümde ayak direyen insanlara, değişmeyen düzene öfkeliyim lakin üzülmüyorum değişen bir şey yok, duyduğum hasret tarifsiz. Günler kıpraşmayı dahi engelleyen sert prangalarla ayaklarımızda sertleştiriliyor yine de doğacak gün için mücadele etmekten başka türlüsünü de bilmiyorum. “Tek bir günün sırası gelsin diye yaşam boyu bekliyoruz.”***
Mustafa Özaydın
ACIM TARİFSİZ
Çepeçevre kuşatılmışken
ölüm pusuya yatmışken
(kaçıp deliğe sığınmış fare gibi çaresiz)
alevlendikçe ruhun
bir kadında çare arayacaksın,
onun eline, dizine kucağına sığınacaksın.
Sadece sımsıcak kucak değil seni çağıran,
ürperten tutku değil,
çaresizliğin de ona iter seni.
İşte bu yüzdendir ki,
ölümün soluk yüzü çıkıp gelene kadar
sarılır kadınına onu bulabilen talihli.
Çifte yük ve
çifte hazine çünkü bu,
ama âşıksan, ve aşkında bile yalnızsan
...
Attila Jozsef- *Eski Ustalar-Thomas Bernhard
- **(İlk kez 1 Ocak 1916’da Antonio Gramsci’nin Avanti! gazetesinin Torino baskısındaki “Sotto la Mole” adlı köşesinde yayımlanan bu yazı, Cüneyt Bender'in Alberto Toscano’nun ViewPoint Magazine için yaptığı çeviriden tercümesinden alıntılanmıştır.) https://vesaire.org/gramsci-yilbasindan-nefret-ediyorum/
- ***Bir Gün Tek Başına - Vedat Türkali