“Gerçek umuda en çok, işler olabilecek en vahim halini aldığında, yani iyimserliğin genellikle kabul etmeye gönülsüz olduğu uç durumlarda ihtiyaç duyulur.”[1] Öfkeden ve açlıktan kavruluyorum; ama bu öfke bir saman alevi değil, sabahı akşamı yok, hedefsiz yönsüz değil, sınıfımın kinini taşıyorum. Bu kendime karşı da bir parça öfke ve nefret içeriyordu ama yalnızca bunla yeterince kavga edemediğim için daha ötesi değil, tarlaya giren biçerdöver gibi hayatımızı darmaduman eden bir sistem varken, artı değer sömürüsü her gün devam ederken ve hayatımız çalınırken buna karşı kendimi suçlamamın bundan öteye gitmesi anlamsız olurdu.
Deli gömleği giydirilmiş gibi elim kolum bağlı olduğu için öfkeyle geçen pandemi bana birçok şey öğretti, "yerde sürünmedeyim, ben koştukça mutluyum"[2] Birbirinin aynısı, açlıktan kavrulunan günler ve gecelerin ardından- ki kavrulunan günler ve geceler sürüyor, zaten nasıl sürmesin- umudun ayağa kalktığı günler geldi. Eski beri sahip olunan arzular yere basacağı ve kendini gerçekleştireceği sağlam bir zemine oturdu. Ne kötümserliğin çaresizliği “yapamadın ve asla yapamayacaksın” demesi ne iyimserliğin devasa asılsız beklentileri; sonunda iyi bir hayatın önündeki engeller açık seçik ortaya çıktı. Yapabilirim, yapacağım çünkü istiyorum ama tek başıma değil, yapabiliriz yapacağız.
[1] İyimser Olmayan Umut - Terry Eagleton
[2] Gaz Frene Çok Yakın - Ferhan Şensoy