Bir gün Me-ti’ye genç bir ressam geldi. Ressamın babasıyla erkek kardeşleri mavna sürücüsü olarak çalışıyorlardı. Aralarında şu konuşma geçti: “Mavna sürücüsü olan babanı görmüyorum resimlerinde.” – “Yalnız babamın resmini mi yapmam gerekir?”
– “Hayır, başka mavna sürücüleri de olabilir, ama ben senin resimlerinde hiç mavna sürücüsü görmüyorum.” – “Neden hep mavna sürücüleri olsun? Başkalarının resmini yapamaz mıyım?” – “Yapabilirsin hiç kuşkusuz, ne var ki, ben senin resimlerinde
çok çalışmalarına karşın az para alan başka insanlar da göremiyorum.” – “Peki özgür değil miyim istediğim şeyin resmini yapmakta?” – “Özgürsün, ama ben senin ne yapmak istediğini anlayamadım. Mavna sürücülerinin durumu çok kötü. Onlara
yardım etmek isteyenler var. Ya da onlara herkes yardım etmek zorunda. Sen ise durumu biliyorsun, resim yapabiliyorsun, ama kalkmış ay çiçeklerinin resmini yapıyorsun! Bağışlanır davranış mı bu?” – “Ben ay çiçeği resmi yapmıyorum, birtakım
çizgiler çiziyorum, lekeler yapıyorum ve bu arada içimden gelen duyguları resme döküyorum.” – “Peki bunlar hiç olmazsa mavna sürücülerinin kötü durumlarıyla ilgisi olan duygular mı?” – “Belki.” – “Demek ki unuttun onları. Yalnızca duyguların
anımsatıyor sana mavna sürücülerini.” – “Ben resim sanatının gelişmesine katkıda bulunuyorum.” – “Mavna sürücülerinin gelişmesine katkıda bulunmayı düşünmüyor musun?” – “İnsan olarak sömürüye ve insanların ezilmesine son vermek isteyen
Mi-en-leh’in (Lenin -BN) derneğinin bir üyesiyim, ama bir ressam olarak resim sanatının biçimlerini geliştiriyorum.” – “Bu söylediğin, birinin kalkıp da, aşçı olarak yemeklere zehir katıyorum, ama bir insan olarak ilaç satıyorum, demesine
benziyor. Mavna sürücülerinin durumu, artık beklemeleri olanaksız olduğu için bu denli kötü. Sizin resim sanatınız gelişene değin onlar açlıktan ölecekler. Sen onların elçisisin, buna karşın konuşmayı öğrenebilmek için çok uzun bir süreyi
gereksiniyorsun. Duyguların çok genel nitelikte, oysa seni yardım isteyesin diye göndermiş olan mavna sürücülerinin duydukları çok somut, çünkü açlık çekiyorlar. Sen bizim bilmediğimizi biliyorsun, buna karşılık bize bildiklerimizi anlatıyorsun.
Somut bir amacın yokken fırça ve boya kullanmayı öğrenmek ne anlam taşıyor? Fırça kullanmak, ancak fırçayla çok belli bir şey dile getirilecekse güç olur. Sömürücüler bin türlü şeyden söz ediyorlar. Sömürülenlerin sözünü ettikleri ise
yalnızca sömürü. Sen de mavna sürücülerinden söz et!” Me-ti, Lai-tu’ya şöyle dedi: Bugün ateş yakmana baktım. Eğer seni tanımasaydım, hiç kuşkusuz kendimi hakarete uğramış sayardım. Ateş yakmaya zorlanmış birine benziyordun ve ortada yalnızca ben bulunduğumdan, seni sömürenin ben olduğum gibi
bir izlenime kapıldım. Kadın, şöyle dedi: Amacım odayı en kısa zamanda ısıtmaktı. Me-ti, gülümseyerek şu karşılığı verdi: Ben senin ne istemiş olduğunu biliyorum. Ama sen biliyor musun? Sen, senin konuğun olan benim rahat etmemi istedin;
konuşmanın bir an önce başlayabilmesi için, bunun çabuk olmasını istedin; senden hoşlanmamı, ateşin yanmasını, çay suyunun kaynamasını istedin. Ama bütün bunlar, arasında yalnızca ateşin yanması gerçekleşti. Önemli olan an ise yitirildi.
Her şey çabuk yapıldı; konuşmalar ise gecikti. Çay suyu kaynadı, ama çay hazır olmadı. Her şey, bir başka şey için yapıldı, buna karşılık hiçbir şey doğrudan doğruya kendisi için yapılmadı. Oysa gerçekte ateş yakmakla o kadar çok şey anlatılabilir
ki! Ateş yakmak, bir geleneği dile getirir, konukseverlik çok güzel bir şeydir. Güzel çıraların tutuşturulması için yapılan hareketler de güzel olabilir ve sevgi doğurabilir; bir tek bir an’ın, bir daha geri gelmesi olanaksız bir an’ın
değeri verilebilir. Eğer bir ressam, senin öğretmenin için ateş yakman gibi resim yapmak isteseydi, herhalde hiçbir şey yapamazdı. Çünkü hiçbir zevkli yanı yoktu senin ateş yakma biçiminin, tutsakça bir davranıştan başka bir şey değildi.Me-Ti
Resim sanatı ve ressamlar üzerine
Lai-tu’nun ateş yakması