Kaval
her döllenme kendine sapkındırbırakır aymazlarını bir ağacın gölgesine
kavak, belki söğüt
kavak, belki söğüt
ilk yeşeren hangi tohum
ilk yeşeren ve sevinen
- büyümeyi önce ben tattım
Hay ilkin vazgeçilmez pişmanlığı
güzelliğin ve haklılığın zaptedilmez ayartması
seni nasıl yaratsam o ateş kızıllığında
nasıl nasıl başlatsam
hay sonu en yakın çalkantı
sesimi büken, yüreğimi genişleten umudum
boynumu sarmalayan kırınızı atkım benim
ala tüylerinin kavıyla
ala yüzümü okşa biraz
çünki yorgunum biraz
uzun bir yoldan gelmişim tabanlarım çatlak
gövdem kan içinde, yüreğim ağrıyor
eskitmişim bütün ilklerin sancılı başlangıcını
geçilmemiş bir yolağzında vurulup kalmışsam böyle
Bordo bir gül gibi gelip oturmuşsa dudağıma Son
gülümün kahreden dikeninden değil
geçmiş adlı bir meyveyi yemesini bilemediğimden
geçmiş adlı bir meyvenin
çekirdeğinin acemiliğinden
Sesimin ve intikamımın namuslu koruyucusu
kaç yıl bekledin o meyve bahçelerinde dilsiz
korkuluklar gibi
çalmaya hazır çalmaktan korkan çocuklar gibi
vermeye hazır vermekten korkan koru bekçileri
gibi
az bulunur senin gibi yutkunmanın gardiyanı
lezzetini kendi dişlerinden koparmanın özgecisi
hem sahi yitirdikçe kazanacak zincirlerinle
sen artık kimden korkabilirsin hırsız
kargalardan mı
al şimdi sana veriyorum o ilk meyveyi
dibinde yıllardır küflettiğin meyveyi
senin hakkın bir ağacın yarım kalmış umududur
yarısı yeşermeden kırılan dallar gibi
bir bahçenin ortasında bin yangına biriken
evet Sen kendinden daha haklısın
doğruluğun dik yamaçlarını ürpertiyle çıktın
gerçeğin ilk tadına öfkeyle vardın
ama kim anlayabildi bir kavalın türküsünü
titrek sesinin uyumsuzluğunda
kim bağışladı kavalı
yanlış ağacın dökümü tezdir bunu kaval üç kez
söyledi
üç kez söyledi söğüt dalına
sütünü harcama doğurganım diye
elbet tıkanır delikleri ötmesi öğretilmeyen kavalın
vur beni eğri boyunlum sesinin salgısına
anısını dağladığım ayartma gecesine gidelim
razıyım yanlışlığın o çakıllı başlangıcına bile
öfkenin kapısını birlikte çalalım yeniden
bütün ilkleri yeniden yaşat bana
bütün ilkleri
vazgeçilmez pişmanlıklar dahil
evet Sen kendinden daha haklısın
çünki hep dağları üşütmekle ünledin kendini
hayatla çiftleşmeyi kendikendine öğrendin
yıllarca hep bir düğüne hazırlandın
yaşlı bir gençkız gibi yüreğinle
Kahraman bir çalgı mıdır benim kavalım
uzanır uzanır da kendine kıvrık
koparır raylarından çok azgın tirenleri
yakışıklı işçilere türkü söyletir
-izmirin kavakları
dökülür yaprakları
çakırcalım toplar kavağın yapraklarını
görür yapraklar içinde çok sarı
çok sarı çok sarı çok sarı
dökülen ilk yaprağı
tanır
(çünki çok sarı)
usulca alır cebine kor
kavalı bile ürpertir sesi
-bize de derler çakırcı
yıkarız konakları
Bilirim zor sevdirirler hayatı
belli ki bundandır zor öfkelenişin
sesinin yanıklığı boynunun eğriliği
çünki senin yüreğin
her yıkım sonrası umutsuzluğun vidalarını
gevşetmek
senin usta ellerinin hüneri
ama hiç bağışlar mı bir emekçi yüreği
zulmun bezirgan vezirini
Hadi vur beni sesinin depremine
vur götür yaşanmamış ne ilk varsa
koklanmamış ve yanlış koklanmış bir çiçeğe
geçilmemiş ve yanlış geçilen bir yolağzına
dokunulmamış ve yanlış dokunulmuş bir kelebeğe
biçimlenmemiş ve yanlış biçimlenen bir bilince
okşanmamış ve yanlış okşanmış bir tekliğe
varılmamış ve yanlış varılan bir çokluğa
tadılmamış ve yanlış tadılmış bir hüzne
sarılmamış ve yanlış sarılan bir yaraya
sevgilenmemiş ve yanlış sevgilenmiş bir dostluğa
verilmemiş ve yanlış verilen bir komuta
yaşanmamış ve yanlış yaşanmış bir aşka
dumanlanmamış ve yanlış dumanlanan bir
dağbaşına
söylenmemiş ve yanlış söylenmiş bir merhabaya
sorgulanmamış ve yanlış sorgulanan bir
yargıya
yazılmamış ve yanlış yazılmış bir şiire
aşınmış bütün yollara yani onarmak için
aşınmamış bütün yollara o en güzellere
o en güzellere boynunu güzellemelere
ayart beni
ayart beni titrek sesim
(hayatla çiftleşmeyi kendi kendine mi öğrendin)
(Eylül 1972)
Arkadaş Zekai Özger